Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Arif onu seyreyler;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler...
Sen Hakk'a tevekkül kıl,
Tefvhiz et ve rahat bul,
Sabreyle ve razı ol;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Kalbin O'na berk eyle,
Tedbirini terk eyle,
Takdirini derk eyle;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hallâk-ı Rahim O'dur,
Rezzâk-ı Kerim O'dur,
Fe’âl-i Hakim O'dur;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Bil kat-ı hacâtı,
Kıl O'na münacâtı,
Terk eyle murâdâtı;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Bir işi murâd etme,
Olduysa inâd etme,
Hak’dandır o reddetme;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hakk'ın olacak işler,
Boştur gâm-u teşvişler,
Ol hikmetini işler;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hep işleri fâiktir,
Birbirine lâyıktır,
Neylerse muvâfıktır;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Dilde gamı dûr eyle,
Rabbinle huzur eyle,
Tefviz-i umûr eyle;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Sen adli zulüm sanma
Teslim ol oda yanma,
Sabret, sakın usanma;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Deme şu niçin şöyle,
Bak sonuna sabr eyle,
Yerincedir ol öyle;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hiç kimseye hor bakma,
İncitme gönül yıkma,
Sen nefsine yan çıkma;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Mü’min işi renk olmaz,
Akıl huyu cenk olmaz,
Arif dili tenk olmaz;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hoş sabr-ı Cemilindir,
Takdir-i Kefilindir,
Allah ki Vekilimdir;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Her dilde O'nun adı,
Her canda O'nun yâdı,
Her kuladır imdâdı;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Nâçâr kalacak yerde,
Nâgâh eder ol perde,
Dermân eder ol derde;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Her kuluna her anda,
Gâh kahr-û gâh ihsânda,
Her anda O bir şanda;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Gâh Mu’ti û gâh Mâni
Gâh Darr ü gâh Nâfi
Gâh Hâfizu gâh Râfi.
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Gâh âbdin eder ârif,
Gâh eymenü gâh hâif,
Her kalbin O'dur Sârif;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Gâh kalbini boş eyler,
Gâh hulkunu hoş eyler,
Gâh aşka duş eyler;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Gâh sâde ve gâh rengin,
Gâh tabun eder rengin,
Gâh hürrem gâh gamgin;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Az ye, az uyu, az iç,
Ten mezbelesinden geç,
Dil gülşenine gel göç;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Bu nass ile yorulma,
Nefsinle dahi kalma,
Kalbinde irab olma;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Geçmişle geri kalma,
Müstakbele hem dalma,
Hal ile dahi olma;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Her dem anı zikreyle,
Zirekliği koy şöyle,
Hayrân-ı Hakk ol şöyle;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Gel hayrete dal bir yol,
Kendin unut O'nu bul,
Koy gafleti hazır ol;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Her sözde nasihat var,
Her nesnede ziynet var,
Her işte ganimet var;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hep rumzu işarettir,
Hep gamz ve beşâdettir,
Hep ayn-ı inayettir;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Her söyleyeni dinle,
Ol söyleteni anla,
Hoş eyle kabul canla;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Bil elsine-i halkı,
Eklâm-ı Hakk ey Hakkı,
Öğren edeb-u hulkû;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Vallahi güzel etmiş,
Billahi güzel etmiş,
Tallahi güzel etmiş;
Allah görelim netmiş
Netmişse güzel etmiş.
İbrahim Hakkı Erzurumî
21 Ekim 2010 Perşembe
Gönül Hûn Oldu Şevkinden
Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Resulallah
Nasıl bilmem bu nirana dayandım Ya Resulallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Resulallah
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah
Yanan kalbe devasın sen,bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehasın sen,dilersen reh-nümasın sen
Habib-i Kibriyasın sen,Muhammed Mustafa'sın sen
Cemalinle ferh-nak et ki yandım Ya Resulallah
Gül açmaz,çağlayan akmaz,İlahi nurun olmazsa
Söner alem,nefes kalmaz,felek manzurun olmazsa
Firak ağlar,visal ağlar,ezel mesturun olmazsa
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah
Erir canlar o gül-buy-ı revan-bahşın hevasından
Güneş titrer,yanar didarının,bak,ihtirasından
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah
Susuz kalsam,yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda,ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah
Ne devleddir yumup aşkınla göz,rahında can vermek
Nasib olmaz mı Sultanım haremgahında can vermek
Sönerken gözlerim asan olur ahında can vermek
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah
Boyun büktüm,perişanım,bu derdin sende tedbiri
Lebim kavruldu ateşden döner payinde tezkiri
Ne dem gönlüm murad eylerse taltif eyle Kıtmir'i
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah.
YAMAN DEDE (1888-1963)
Nasıl bilmem bu nirana dayandım Ya Resulallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Resulallah
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah
Yanan kalbe devasın sen,bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehasın sen,dilersen reh-nümasın sen
Habib-i Kibriyasın sen,Muhammed Mustafa'sın sen
Cemalinle ferh-nak et ki yandım Ya Resulallah
Gül açmaz,çağlayan akmaz,İlahi nurun olmazsa
Söner alem,nefes kalmaz,felek manzurun olmazsa
Firak ağlar,visal ağlar,ezel mesturun olmazsa
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah
Erir canlar o gül-buy-ı revan-bahşın hevasından
Güneş titrer,yanar didarının,bak,ihtirasından
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah
Susuz kalsam,yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda,ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah
Ne devleddir yumup aşkınla göz,rahında can vermek
Nasib olmaz mı Sultanım haremgahında can vermek
Sönerken gözlerim asan olur ahında can vermek
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah
Boyun büktüm,perişanım,bu derdin sende tedbiri
Lebim kavruldu ateşden döner payinde tezkiri
Ne dem gönlüm murad eylerse taltif eyle Kıtmir'i
Cemalinle ferah-nak et ki yandım Ya Resulallah.
YAMAN DEDE (1888-1963)
Ya Nebi Şu Halime Bak (Necid Çöllerinde)
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahranın;
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın!
Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum;
Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum
"Tahammül et!" dediler Hangi bir zamana kadar?
Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak;
Önümde durmadı artık, ne hânümân, ne ocak
Yıkıldı hepsi Ben aştım diyâr-ı Sûdân'ı,
Üç ay "Tihâme!" deyip çiğnedim beyabanı
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada;
Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada:
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;
Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
İrâdem olduğu gündür senin irâdene ram,
Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram
Bütün heyâkil-i hilkatle hasbıhâl ettim;
Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim!
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözüm!
Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir
Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
Beş altı sineyi hicran içinde inleterek,
Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek?
Demir nikaabını kaldır mezâr-ı pâkinden;
Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden!
Nedir o meş'ale? Nurun mu? Yâ Resûlallâh!
Mehmet Akif ERSOY
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın!
Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum;
Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum
"Tahammül et!" dediler Hangi bir zamana kadar?
Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak;
Önümde durmadı artık, ne hânümân, ne ocak
Yıkıldı hepsi Ben aştım diyâr-ı Sûdân'ı,
Üç ay "Tihâme!" deyip çiğnedim beyabanı
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada;
Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada:
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;
Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
İrâdem olduğu gündür senin irâdene ram,
Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram
Bütün heyâkil-i hilkatle hasbıhâl ettim;
Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim!
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözüm!
Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir
Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
Beş altı sineyi hicran içinde inleterek,
Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek?
Demir nikaabını kaldır mezâr-ı pâkinden;
Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden!
Nedir o meş'ale? Nurun mu? Yâ Resûlallâh!
Mehmet Akif ERSOY
8 Ekim 2010 Cuma
Var edenin adıyla insanlığa inen nur: Yağmur...
YAĞMUR
Var edenin adıyla insanlığa inen nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır bozbulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayal köşküm gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür nebinin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır ebu kubeyz kovulmuş feryatlarla
Evlerin anasına dikilirken yeşil bayrak
Yeryüzü avaredir yapayalnız ve kurak
Zaman ayaklarımda tükendi adım adım
Eyula bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Yağmur gülşenimize sensiz baldıran düştü
Düşmanlık içimizde dostluklar yaban düştü
Yenilgi ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur çağların ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük muştu pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki yaşanmamış mazide
Dokunduğun küçük bir nakışta ben olsaydım
Sensiz kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bir can düştü
Yağmur kaybettin bütün hazinesini ceddin
En son avucumuzdan ince ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nameleri işitirler hiradan
Bir devrin korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça ateşler şahının hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırıl sıklam bir bakışta ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak dal koptu fidan düştü
Baykuşa çifte yalı bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım sahabenin damarında
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş ta ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü han düştü
Mazluma sürgün evi zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır bir imtihan düştü
Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi ebvada esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıp pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahiradan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan ak kor gibidir
Erdemin bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sessiz yükü zehirdir en güzel imbakların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlamış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar sonra sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider de zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam ölümsüzlüğü billur dudaklarından
Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Şehirler kabus dolu köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde hayali
Hazindir ki dertleri aşmaya umman düştü
Ayrılığın bağrında büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradım
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ban olsaydım
Sensiz ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllar boyu dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyrayı arıyor her damlara bir saray
Tahumlar ve iklimler senindir mevsim senin
Bekanın fırçasında solmayan resim senin
Yağmur bir gün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahımın efganımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir kureyş de ben olsaydım
Yağmur sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma rahman düştü
Nefesinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mümindir sema sana muhtaçtır zemin
Damar damar seninle hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasına hey hat suizan düştü
Zedelendi sağduyu körleşen izan düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
Bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çöl de seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahiradan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yer yüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Nurullah GENÇ
Seccaden Kumlardı... (Naat)
Seccaden kumlardı..
Devirlerden, diyarlardan
Gelip, göklerde buluşan
Ezanların vardı!.
Mescit mümin, minber mümin...
Taşardı kubbelerden tekbir,
Dolardı kubbelere “amin”..
Ve mübarek geceler dualarımız;
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl
Kandillerin yanardı..
Kapına gelenler ya muhammed,
- uzaktan, yakından –
Mümin döndüler kapından...
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,
Muhammed ümmetiydi...
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler...
Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın
Yoksulların sahibi..
Nerde kaldın ey resul,
Nerde kaldın ey nebi!..
Günler ne günlerdi, ya
Muhammed!..
Çağlar ne çağlardı;
Daha dünyaya gelmeden
Müminlerin vardı...
Ve bir gün ki gaflet
Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında,
Abdullahın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı..
Hatice’nin goncası
Aişe’nin gülüydün..
Ümmetin göz bebeği
Göklerinresulüydün..
Elçi geldin, elçiler gönderdin;
Ruhunu Allah’a; elini ümmetine verdin,
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan;
Medine’ye göçerdin..
Biz,
Bu dünyadan nereye
Göçelim ya muhammed!
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
“ebu leheb öldü” diyorlar;
Ebu leheb ölmedi ya muhammed!
Ebu cehil; kıt’alar dolaşıyor...
Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi ey nebi!
Adına alışkın dudaklarımız..
Artık yolunu bilmiyor,
Artık yolunu unuttu
Ayaklarımız
Kabene siyahlar
Yakışmamıştır ya muhammed!
Bugünkü kadar!
Hased gururla savaşta;
Gurur; kaf dağında derebeyi..
Onu da yaralarlar kanadından
Gelse bir şefkat meleği..
İyiliğin türbesine,
Türbedar oldu iyi..
Vicdanlar sakat
Çıkmadan ya muhammed yarına!
İyilikler getir, güzellikler getir
Adem oğullarına...
Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi taiftir, kimi hayberdir...
Fethedemedik ya muhammed
Senelerdir...
Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi;
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında
Haramların peteği..
Bayram yaptı yabanlar
Semave’yi boşaltıp;
Save’yi dolduranlar
Atını hendeklerden – bir atlayışta –
Aşırdı aşıranlar..
Ağlasın yesrib!
Ağlasın selmanlar...
Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı...
Yere dökülmeyecekti ey nebi!
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler...
Ne oldu ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar, taşlar
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar....
Uçsuz bucaksız çöllerde
Yine izler gelenlerin;
Yollar gideceklerindir....
Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir.
Örümcek ne havada
Ne suda, ne yerdeydi
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi
Şu kuytu cinlerin mi, perilerin yurdu mu,
Şu yuva ki bilinmez;
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi
Kumru mu..
Kuşlarını bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu..
Ey abva’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran uyusun çöllerin,
Ilık kumlarıyla örtülü..
Dinleyene hala
Çöller ses verir....
Yaleyl, susar,
Uğultular gelir...
Mersiye okur uhud,
Kaside söyler bedir;
Sen de bir hac günü
Başta muhammed, yanında
Ebu bekir,
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü,
Destan yap ey şehir!
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler...
Vicdanlar sakat
Çıkmadan ya muhammed yarına!
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına...
Yüreklerden taşsın
Yine imanlar!
Itri, bestelesin tekbirini;
Evliya okusun kur’anlar..
Ve kur’anı göz nuruyla çoğaltsın
Kayışzade osmanlar...
Na’tını galib yazsın, mevlidini
Süleymanlar..
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin sinanlar..
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel ey muhammed!
Bahardır
Dudaklar ardında saklı
“amin”lerimiz vardır..
Hacdan döner gibi gel..........
Miraçtan iner gibi gel...........
Bekliyoruz yıllardır!
Bulutlar kanat, ruzgar kanat;
Hızır kanat, cibril kanat,
Nisan kanat, bahar kanat;
Ayetlerini ezber bilen,
Yapraklar kanat...
Açılsın göklerin kapıları
Açılsın perdeler, kat kat..
Çöllere dökülsün yıldızlar,
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar..
Çöl gecelerinden yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i habeşi sustuysa;
Ezanlarını davud okusun!
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler...
Arif Nihat Asya
Devirlerden, diyarlardan
Gelip, göklerde buluşan
Ezanların vardı!.
Mescit mümin, minber mümin...
Taşardı kubbelerden tekbir,
Dolardı kubbelere “amin”..
Ve mübarek geceler dualarımız;
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl
Kandillerin yanardı..
Kapına gelenler ya muhammed,
- uzaktan, yakından –
Mümin döndüler kapından...
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,
Muhammed ümmetiydi...
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler...
Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın
Yoksulların sahibi..
Nerde kaldın ey resul,
Nerde kaldın ey nebi!..
Günler ne günlerdi, ya
Muhammed!..
Çağlar ne çağlardı;
Daha dünyaya gelmeden
Müminlerin vardı...
Ve bir gün ki gaflet
Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında,
Abdullahın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı..
Hatice’nin goncası
Aişe’nin gülüydün..
Ümmetin göz bebeği
Göklerinresulüydün..
Elçi geldin, elçiler gönderdin;
Ruhunu Allah’a; elini ümmetine verdin,
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan;
Medine’ye göçerdin..
Biz,
Bu dünyadan nereye
Göçelim ya muhammed!
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
“ebu leheb öldü” diyorlar;
Ebu leheb ölmedi ya muhammed!
Ebu cehil; kıt’alar dolaşıyor...
Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi ey nebi!
Adına alışkın dudaklarımız..
Artık yolunu bilmiyor,
Artık yolunu unuttu
Ayaklarımız
Kabene siyahlar
Yakışmamıştır ya muhammed!
Bugünkü kadar!
Hased gururla savaşta;
Gurur; kaf dağında derebeyi..
Onu da yaralarlar kanadından
Gelse bir şefkat meleği..
İyiliğin türbesine,
Türbedar oldu iyi..
Vicdanlar sakat
Çıkmadan ya muhammed yarına!
İyilikler getir, güzellikler getir
Adem oğullarına...
Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi taiftir, kimi hayberdir...
Fethedemedik ya muhammed
Senelerdir...
Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi;
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında
Haramların peteği..
Bayram yaptı yabanlar
Semave’yi boşaltıp;
Save’yi dolduranlar
Atını hendeklerden – bir atlayışta –
Aşırdı aşıranlar..
Ağlasın yesrib!
Ağlasın selmanlar...
Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı...
Yere dökülmeyecekti ey nebi!
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler...
Ne oldu ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar, taşlar
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar....
Uçsuz bucaksız çöllerde
Yine izler gelenlerin;
Yollar gideceklerindir....
Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir.
Örümcek ne havada
Ne suda, ne yerdeydi
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi
Şu kuytu cinlerin mi, perilerin yurdu mu,
Şu yuva ki bilinmez;
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi
Kumru mu..
Kuşlarını bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu..
Ey abva’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran uyusun çöllerin,
Ilık kumlarıyla örtülü..
Dinleyene hala
Çöller ses verir....
Yaleyl, susar,
Uğultular gelir...
Mersiye okur uhud,
Kaside söyler bedir;
Sen de bir hac günü
Başta muhammed, yanında
Ebu bekir,
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü,
Destan yap ey şehir!
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler...
Vicdanlar sakat
Çıkmadan ya muhammed yarına!
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına...
Yüreklerden taşsın
Yine imanlar!
Itri, bestelesin tekbirini;
Evliya okusun kur’anlar..
Ve kur’anı göz nuruyla çoğaltsın
Kayışzade osmanlar...
Na’tını galib yazsın, mevlidini
Süleymanlar..
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin sinanlar..
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel ey muhammed!
Bahardır
Dudaklar ardında saklı
“amin”lerimiz vardır..
Hacdan döner gibi gel..........
Miraçtan iner gibi gel...........
Bekliyoruz yıllardır!
Bulutlar kanat, ruzgar kanat;
Hızır kanat, cibril kanat,
Nisan kanat, bahar kanat;
Ayetlerini ezber bilen,
Yapraklar kanat...
Açılsın göklerin kapıları
Açılsın perdeler, kat kat..
Çöllere dökülsün yıldızlar,
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar..
Çöl gecelerinden yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i habeşi sustuysa;
Ezanlarını davud okusun!
Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler...
Arif Nihat Asya
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)